Header Ads

Sevimli Dostlarımız Kediler

 

 Sevimli dostlarımız kedilerin diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği beş veya altı duyuya sahip olmak yerine tam olarak on iki duyuya sahip olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda dokuz canlı olduklarına kılık değiştirebildiklerine ve farklı âlemleri görebildiklerine dâhil birçok rivayetler günümüze kadar gelmektedir. Ayrıca kedilerin birçok hastalığı iyileştirdiklerine ve binlerce km’deki mesafeyi yolu kaybetmeden kat edebildiklerine dâhil birçok yaşanmış hikâyelerle doludur. Yeryüzünde kedilerin bu kadar gizemli, ilginç, karmaşık ve zor bir karaktere sahip olmalarının yanı sıra birçok açıdan tartışmalara neden olmakla birlikte zengin bir tarihe sahip olan ikinci bir hayvan bulmak neredeyse zor görülmektedir. Kedilere ilk önce Tanrı gibi tapınıldıktan sonra kedilerin bir şeytan olduğu ya da şeytanın bir hizmetkârı oldukları düşünürdü. Günümüzde ise kedilerin özellikleri hakkında yapılan deneyler ve araştırmalar sonucunda çıkan bulgular bilime göre akıl ve mantık dışı olduğundan dolayı son derece absürt varsayımlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan en ilginç olanı ise dünya dışı gelişmiş varlıklar tarafından kedilerin insanlara yardımcı olmaları ve bekçilik yapmaları için insanlara gönderildikleri söylenmektedir. Aynı zamanda kediler evlerimizde beraber yaşadığımız sevimli dostlarımız haline geldiler. Ancak kedilerin hala yırtıcı bir hayvan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kediler evlerimizde bizimle birlikte yaşamalarına rağmen evcilleşmeleri konusunda hala bir sınıra sahip oldukları görülmektedir. Gerçekten de insanlık bu canlıları evcilleştirdiğinden de emin olamamışlardır. Çünkü kediler hakkında söylenen bazı şehir efsanelerinden biride kedilerin nankör oldukları söylenmektedir. İşte insanlar ve kediler arasındaki sınır burasıdır. Yani kediler ve insanlar arasında ne kadar güçlü bir bağ olsa da kedilerin özgür ruhlu bağımsız canlılardır. Tıpkı insanlar gibi! Kediler hakkında söylenen bu tür söylenceler bile bunu kanıtlar niteliktedir. Aslında nankör olan tek bir canlı vardır. O da insandan başkası değildir. 


Kedilerin Gizemli Geçmişine Bakış 
    Mısır Kahire kentinin pazar yerlerinde dolaşan kedilerin ataları 3500 yıl önce buralarda özgürce dolaşıyorlardı. Aynı zamanda Mısır’da kediler ve insanlar arasındaki ilişki tarihin derinliklerine uzanarak Antik Mısır’a kadar dayanmaktadır. Bu bağlamda kedilerin ilk defa Mısır’da evcilleştirildiği düşünülmektedir. Bir zamanlar Antik Mısır’da kediler Tanrı gözüyle bakılıyordu. Büyük ve küçük kedilere tanınma ve insan kafalı ve aslan bedenli Sfenks’in yapılışından daha eski çağlara kadar uzandığı düşünülmektedir. Mısır panteonun en büyük Tanrılarından biri olan Tanrıça Bastet Mısır’ın düşmanlarını ayakları altında ezdiğine inanılmaktadır. Tanrıça Bastet birçok kez aslan olarak ta tasvir edilmiştir. Antik Mısır’da kediler o kadar kutsal olarak görülüyordu ki, kedisi ölen evin kadınları kaşlarını tıraşlıyorlardı. Aynı zamanda Bir kediyi öldüren kişiyi halk tarafından çok şiddetli bir şekilde cezalandırıldı. Günümüzde Mısır’da bulunan Krallar vadisi Tanrıça Bastet’in tapınağı harabeye dönmüş durumundadır. Ancak yüzyıllar önce Antik Mısır’da Firavunlar ve toplanan halk Krallar vadisi Tanrıça Bastet’in tapınağına gelerek çeşitli adaklar sunulurdu. Böylece yapılan bu ayinler bir gösterişli dini bayram etkinleri olarak kutlanırdı.



Tanrıça Bastet Tapınağı     Antik Mısır’da Tanrıça Bastet’in tapınağı şehir merkezine inşa edilmiş ve her taraftan görünmekteydi. Tapınak, on sekiz metre yüksekliğindeki taş kapıların üzeri oymalarla süslenmişti. Aynı zamanda Nil nehrinden tapınağa doğru her biri otuz metre genişliğinde iki kanal bulunmaktadır. Tapınağa ziyaret edenleri Tanrıça Bastet’in gösterişli heykeli karşılamaktadır. Burada bulunan bir taş levha üzerine yazılmış bir yazı bulunmaktadır. Bu levhada şöyle yazıyor, ‘’Sen yüce kedi adaletin vücut bulmuş hali önderlerin ve kutsal ruhların hanisi sen gerçekten de yüce bir kedisin’’

    Bazı rivayetlere göre Mısırların kedilere olan tutkuları yüzünden kendi sonlarını getirdiklerini ve bu olayın perde arkasındaki gerçek şöyle olduğu anlatılır. MÖ 525’de Pers Kralı Kambises Nil vadisini ele geçirmeye karar verir. Fakat Pers askerleri etrafı çok iyi güçlendirilmiş şehirler karşısında ne yapacaklarını bilemezler. Pers ordusu Pelisyum şehri duvarlarının önlerine geldiğinde Pers kralı Kambises’in aklına ilginç ve zekice bir fikir gelir. Kralın emriyle her asker göğsüne ön tarafına canlı bir kedi bağlanmalarını söyleyerek, Pers askerleri Mısır ordunun bulunduğu girişlere yöneldiler. Mısırlı askerler canlı kedileri gördüklerinde kedilere zarar vermekten korktukları için ne yapacaklarını bilemeden teslim oldular. Böylece Pers Kralı Kambises Mısır’ı işgal ederek 27. hanedanlığının temellerini atmış oldu. Bu ilginç olayın gerçek olduğunu inanan birçok tarihçi ve bilim adamı inanmaktadır.


Krallar Vadisinde Büyük Keşif Ve Ürpertici Mumyalar 
    1922 tarihinde koleksiyoncu George Herbert de Cannarvon ve İngiliz arkeolog Howard Carter ile bir birlikte yürüttükleri Mısır Krallar vadisindeki kazılarda o güne kadar keşfedilmemiş bir mezarlık bulundu. Mezarlardan biri Mısır’ın en ünlü firavunu olan Tutankhamon’a ait olduğu ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda Tutankhamon’un altın maskesi ile birlikte mezarın yanı başında bulunan kedi şeklinde yapılmış yataklar, sandalyeler ve Tanrıça Bastet’in tasviri bulunan bir lahit bulunur. Fakat bilim insanları kazılarda ürpertici bir mezar buldular. Mezarda yüzlerce bir bebek büyüklüğünde mumyalanmış bedenler buldular. Howard Carter ve bilim insanları ilk önce ürpertici mezarların içinde bulunan ve özenle mumyalanmış küçük bedenlerin bebeklere ait olabileceğini düşündüler. Belki de bu küçük bedenler Tanrılara kurban edilen bebekler olabileceğini düşündüler. Ancak gerçek bilim insanları tarafından kısa bir süre içinde anlaşılmıştı. Bu küçük bedenli mumyalar kedilere ait olduğu ortaya çıktı.

Bilim İnsanlarının Yaşadıkları Garip Olaylar 
    Kazılarda bulunan her mumya birer sanat eseri gibi görkemli duruyordu. Harika ve değerli kumaşlardan sarılarak ve süslenerek aynı zamanda gözler yeniden çizilmişti. Bununla birlikte bazı mumyalar kedi yüzüne sahip kapaklar bronzlara yerleştirilmişti. Bu gizemli buluşun ardından bilim insanlarının kazı yakınlarına kurdukları kampta ürpertici ve garip olaylar yaşanmaya başlamıştı. Bilim insanları geceleri nereden geldiği belli olmayan kedi sesleri nedeniyle uyuyamıyorlardı. Öte yandan bilim insanlarından biri karanlığın içinden kendisine bakan parlak gözler gördüğünü iddia ettiği söylenmektedir. Ekip üyelerinden bazıları sabah uyandıklarında kollarında ve ellerinde çizikler olduğunu fark ettiler. Aynı zamanda gündüzleri ise hiç kimse canlı bir kedi görülmemişti. Ekip üyelerinden Julie adında bir kadın yaşadıkları ile günlüğüne şöyle yazdığı söylenir. ‘Paniğe kapılmıştım. O gün biz insan bilincini ve insan algısını aşan bir alana girdiğimizi anlaştık.’ Kazı yapılan bu alan dişi kedi Tanrıça Bastet’in bölgesiydi. Sanki mezarların derinliklerine kadar inen bilim insanlarından rahatsız olan, gölgeler içinde saklanmış gizli bir varlığın ya da gizemli bir ruhani gücün olduğuna inanırdı. Aynı zamanda Tutankhamon’ın mezarıı ve firavunun birçok hazinelerinin bulunmasından kısa bir süre içinde ekipte bulunan bazı kişiler açıklanamayan ölümler gerçekleşmişti. İlk önce garip bir şekilde George Herbert de Cannarvon’in ölümünden sonra diğerleri açıklanamayan sebeplerle yıllar içinde öldüler. Böylece Tutankhamor’un laneti adında bir efsane tüm dünyaya yayılmış oldu. Bu lanet üzerine birçok kitaplar yazıldı. Filmler yapıldı. Gerçekten de bu varsayımlar ve anlatılan bu hikâyeler gerçek mi? Yoksa uydurma söylencelerden ibaret mi? Bilinmez ama insanlık tarihi boyunca açıklanamayan birçok tuhaf, garip ve gizemli olayların yaşandığı da bir gerçek.




Antik Mısır’a Dayanan Kedilerin Kökeni
    Orta Mısır’da bulunan El Minya olarak bilinen Beni Hassan mezarlarının içinde MÖ 2000 yılına ait olan en eski kedi tasvirileri bulunmuştur. !9. yüzyılda halk tarafından keşfedilen bu mabet günümüze kadar gelen süreçte birçok kez yağmalanmasına rağmen kedilerin kökeni hakkında birçok bilgi edilmesine de olanak sağlamıştır. Ancak iyi korunmuş yüzlerce kedi mumyaları yurtdışındaki koleksiyonculara ve Avrupa’daki müzelere götürüldüğü bilinmektedir. Aynı zamanda yüzlerce kedi mumyası toplanarak diş tozu yapıldı. Öte yandan kedi mumyalarının sarıldığı kumaşlar da gübre olduktan sonra Mısır limanından ayrılan gemilerle Liverpool’a 19 ton kedi mumyalarından oluşmuş gübre götürüldü. Bilim insanlarının araştırmalarına göre bulunan bazı kemikler ise sazlık kedilerine ait olduğu ortaya çıktı. Günümüzde ise Mısır’ın sıcak kumlarının içinden hala kedi mumyaları çıkıyor olması Antik Mısır’da ne kadar çok kedinin yaşadığın hayal etmek oldukça zor görünüyor. Romalarının Mısır’ın işgalinden sonra kedi kültürleri devam etti. Ancak Romalarının Hristiyanlığı kabulünden sonra bu durum tamamen değişmişti.7. yüzyılda Romanın ticaret gemileriyle günümüz İngiltere’sine ev kedilerini götürerek sevimli dostlarını geride bırakmışlardı. Böylece kedi nüfusunun Avrupa’ya yayılmasını sağlamışlardı. Ancak bu macera kediler için hiç te iyi gitmeyecekti.
Orta Çağda Kedilerin Kötü Kaderiyle Yüzleşmesi
    Avrupa’da başlayan karanlık Orta çağa döneminde ilk günlerde kediler ve Hristiyanlık açısından bir problem yoktu. Aksine birçok Rahip kiliselerde kedi bile besliyorlardı. 9. yüzyılda bir kedi için yazılmış en eski şiir olan Pangur Ban, manastır kâtibinin derkenar Aziz Paulus’un mektuplarına el yazmasıyla yazılmıştır. Ancak kim olduğu meşhur İrlandalı bir rahip tarafından kedisi Pangur Ban için yazdığı harika şiirin dizilerine şöyle başlamıştı.


Ben ve kedim Pangur Ban
Aynı vazifedeyiz
Fare avlamak onun bayıldığı şey
Bendeniz
Söz avlarım oturup bütün gece.
İnsanları övmekten daha iyi
Kalemle kitapla oturmak
Pangur sıkmaz, üzmez beni
Yürütür gider
Basit marifetini.
Görülecek şeydir saadetimiz
İşimizde gücümüzde
Bir eğlence bulmuş aklımıza
Oturmuşuz evde.
Şaşırır pusulayı bazen bir fare
Kahraman Pangur’un tuzağında
Ekseriya bende de parlak bir düşünce
Bir mâna kucaklayıp
Yerleşir oturur ağında.
O duvarın önünde dikilir durur
Gözleri fal taşı, ateşli, keskin, kurnaz
Ben de bilgi duvarına karşı
Çabalar dururum bütün minnacık aklımla.
Bir fare fırlayınca delikten
Görmeli Pangur’un sevincini
Ben de çözünce
Aşığı olduğum şüpheleri
Bayılıyorum memnuniyetimden.
Vazifemizi böyle
Sulh-sükûn içinde yürütüyoruz
Ben ve kedim Pangur Ban
Saadetimizi san’atımızda buluyoruz
O da bahtiyar, ben de bahtiyar.
Bu vazife her Allah’ın günü
İşinde Pangur’u yaptı usta
Eh benim de artıyor aklım
Geçen günler boyunca
Çevirirken karanlığı
Işığa, aydınlığa.
    Orta çağda yaşayan insanlar ve kediler arasındaki ilişki barışçıl ve huzurlu sürerken aynı zamanda kedilere karşı düşünülen batıl inançlar günümüzde olduğu gibi o dönemde de devam ediyordu. Belki Mısırlılar gibi kedilere tapılmıyordu fakat kedilere karşı önyargılı ve kuşkulu gözlerle bakılıyordu. Çünkü sessizce yürüyüşleri, insan sesine benzer çıkarttıkları sesleri ve gece karanlığında görme gibi yetenekleri kedilerin sadece bilinen özelliklerinden bir kaçıydı. Kedilerin bu özellikleri nedeniyle Antik Mısır ve İskandinav ülkelerinde yaşayan inşaların bu canlıları kutsal olarak görülmeleri yeterli bir sebepti. Aynı zamanda kedilerin daima dört ayak üzerine düşmeleri, ölümü önceden hissedebilmeleri, insanların hayatını olumlu yönde etkilemeleri ve birçok büyücü tarafından ayinlerde kullanılmasıyla birlikte orta çağ Avrupa’sında engizisyon mahkemelerin başlamasının etkisiyle kedilere olan bakış açısı bir anda değişmişti. 9. Yüzyılda Papa Gregory kedilerin kötü bir varlık olduğu ve şeytanla birlikte aynı amaca hizmet ettiklerini söylemiştir. Vox’in Roma olarak bilinen bir Papa fetvası çıkarıldıktan sonra Avrupa da kediler düzenli olarak öldürülmelerine sebep olmuştur. Avrupa’nın birçok ülkesinde kediler artık şeytan olarak görülmeye başlanmıştı. Aynı zamanda bu canlılar şeytanın hizmetkârı olarak da anılıyorlardı. Bu zavallı hayvanları Avrupa’nın her yerinde toplanarak engizisyon ateşinde diri diri yakarak öldürüyorlardı. Böylece kedilerin acı dolu sesleri ise şeytanın acı çekmesine bağlıyorlardı. Ancak kara kediler diğer kedilere göre daha şansızlardı. Çünkü renkleri ve parlak gözleri yüzünden özellikle onlar cezalandırılıyordu Öte yandan kedilerini gizleyen bölge halkı Mısırlılar gibi kedilere tapmakla suçlayan engizisyon mahkemeleri o dönemin Kralı vermiş olduğu emirle birlikte her yıl geleneksel olarak kiliselerin çan kulelerinden kediler aşağı atılmaya başlanmıştı. Aslında kara kediler renkleri dışında aynı özelliklere sahip canlılardı. Orta çağının karanlık Avrupa’sında yaşayan insanların cahillikleri, batıl inançları aynı zamanda insanlar tarafından kedilerin anlaşılamayan doğal özelliklere sahip olmaları yüzünden binlerce kediyi acımasızca katlettirmelerine neden olmuştu. Böylece kedilerin Avrupa’daki kaderi çizilmiş oldu. Fransa, İngiltere, İspanya ve İsviçre gibi ülkelerin popüler olmuş şehirlerinde sokaklarında ve caddelerde artık sevimli dostlar yani kediler kaybolmuştu. Ancak bunun bedeli çok ağır oldu. Bu katliamın ardından tüm Avrupa’yı etkisine alan veba salgını başlamıştı. Artık kedilerin yokluğunda fareler ve sıçanlar şehirlerin her yerini istila etmişlerdi. Kurulan fare kapanları ve fare zehirleri hiçbir işe yaramıyordu. Birçok önleme rağmen fare istilasına engel olunamıyordu. O karanlık çağda kara veba ya da kara ölüm olarak adlandırılan salgının suçlusu yani günah keçileri cadılar ve kedilerdi gerçekte ise fareler ve sıçanların çokluğundan dolayı veba daha çok yayılmasına sebep olmuş milyonlarca insan hayatını kaybetmişti. Sonunda çaresiz kalan insanlar sevimli dostlarını hatırladılar. Kırsal alanlarda ve bazı küçük köylerde bulunan az sayıda kalan kedileri şehirlere getirdiler. Ancak bazı kaynaklara göre getirilen bu kedilerin avlanma yeteneklerini kaybetmişlerdi. Fakat her şeye rağmen kedilerin müdahalesi olmasaydı belki de Avrupa’da uygarlık kurulamayacaktı.
Kedilerin Sıra Dışı Fiziki Özellikleri  



    Günümüzde, Belçika’nın Ypern şehrinde geleneksel olarak her yıl Mayıs ayında harika bir kedi festivali düzenlenmektedir. Bu görkemli festival da kedilerin tarihsel geçmişi anlatılır. Antik Mısır’da kedilerin Tanrılaştırılmasını simgeleyen gösteriler, aynı zamanda Avrupa’nın karanlık orta çağda her şeyin sorumlusu olan cadıların ve kedilerin lanetlenmesini simgeleyen gösteriler ve Kilisenin çan kulesinden oyuncak kedilerin atılması simgeleyen etkinliklerden oluşur. Peki, kedileri bu kadar özel kılan şey nedir? Usta bir fare avcısı oldukları mı? Aslında kedilerin fiziksel özelliklerine bakıldığında insanı ne kadar çok etkileyen canlılar olduklarını gösteriyor. Kedileri ne kadar evcilleştirdiğimizi düşünüyor olsak ta kedilerin bir zamanlar doğada sürdükleri yaşamdan kalma adaptasyonları vardır. Bunlardan en önemlisi de avlanma içgüdüleridir. Kedilerin sıra dışı fiziki özellikleri esnek bir vücutla sahip olmaları, sessizce yürüme kabiliyetleri, karanlıkta bile nerdeyse net görmeleri, havadaki en ufak ses titreşimini bile algılayan hassas kulaklara sahip olmaları, uzun süre sabırla pusuda beklemeleri ve sıra dışı konsantrasyon kabiliyetleri kedileri usta bir avcı olmasının bazı temel özelliklerini belgesel seyreden herkes tarafından bilinmektedir. Yavru bir kedi o kadar esnektir ki, çift bedenli olduğu düşünür. Arka tarafı sanki başka bir kediye ait gibidir. Biz üzerine basmadığımız sürece kuyruğunun kendisine ait olduğuna farkına bile varmaz. İnsan iskeletinde 206 kemiğe karşı kedilerde 244 kemik bulunmaktadır. İskelet bedenin kemik çatısıdır. İskeletlerinde en karmaşık ve detaylı bölümler ise omurga ve kuyruk kısmında bulunur. Kemik iskeleti kaslar ve eklemlerle birleştiğinde harika bir hareket esnekliği sağlamaktadır. Bu esnekliğin ve iyi vücut kombinasyonun en açık kanıtı herkes tarafından bilinen kedilerin dört ayaküstüne düşme meselesidir. Nasıl oluyor da kediler her zaman dört ayaküstüne düşerler. Bunun sebebi kedilerde orta kulak, beyin kaslar ve omurga arasındaki müthiş kombinasyondur. Kediler düşme anında içgüdüsel bir refleksle önce kafasını çevirir. O sırada orta kulaktaki sıvı omurgayla birlikte bedendeki milyonlarca siniri harekete geçirir. Birçok canlılara göre üç kat daha esnek olan omurga döner ayaklar düzleşerek ve sırt dışarı doğru çıkarılarak düşüş kuvvetinin hızı azaltılır. Aynı zamanda kedilerin patilerinde bulunan minik yastıklar ise kendi işlevini yaparak yumuşak bir dokunuşla zemine temas edilir. Kedilerin başarılı bir şekilde düşme yüksekliği bir metre civarındadır. Ancak bir metrenin altındaki yükseklerdeki düşüşünde ise kedi doğrulmaya fırsat bulamamaktadır. Bilinen en büyük vaka bir kedinin 46. kattan düşüp, ölmeden kurtulmasıdır. Yaklaşık bu 150 metre yükseklik demektir. Elbette bu vakada kedi çok ağır bir şekilde yaralanmıştır. Ancak bu kedi veterinerler tarafından eski sağlığına kavuşturulurmuştur. 1987’de Journal of the American Veterinary Medical Association dergisinde yayınlanan araştırmaya göre kediler ortalama altı kat yükseklikten düşen, yani yaklaşık olarak 20 metre kadar yükseklikten düşen 137 kedinin % 90’ı hayatta kalmayı başarmıştır.
Kedilerin Özellikleri Hakkında Yapılan Deneyler Ve Araştırmalar
    Geçmişten günümüze kadar olan süreçte Bilim insanları kedilerin özelliklerini hakkında ciddi bir şekilde araştırma yapılmaya devam etmektedir Ancak bu araştırmaların sonucunda bilim ve mantıkla bağdaşmayan buluşlar karşısında bilim insanları bir bilinmenizin içine girdiler. Araştırmalar ve deney sonuçları bu canlıların yani kedilerin üçüncü göz olarak bilinen bütün doğal duyuların üzerinde bir algıya sahip oldukları ortaya çıktığını göstermekteydi. 130’lu yıllarda Dr.Joseph B. Rhine ve Dr. Karl Zener ile birlikte dünyanın ilk parapsikoloji laboratuvarı kurdular. Bu iki bilim insanı inanılmaz bir ses sistemi kurduktan sonra kediler üzerinden yapılan testler sonucunda bir kedinin yalnızca canlı organizmalar değil elektronik cihazlara da uzaktan etki yapabildiği ortaya çıkıyor olacaktı. En şaşırtıcı olan ise bu mesafelerin değişmesi bu etkinin gücünü değiştirmiyor olmasıydı. Bunula birlikte etki alanı yarım metre ile dört km arasında olarak kaydedildi. Bu durum gösteriyor ki, insan tarafından bu olgusunun algılayamadığı bir doğası olduğunu açıkça göstermişti. Deneylerin devamında ise kedilerin önsezi ve telepati gibi paranormal özelliklere sahip olduklarını gösteriyordu. Ardından Nobel ödüllü bilim insanı Nkolaas Tinbergen yapmış olduğu çalışmalar sonucunda kedilerin çok ilginç ve şaşırtıcı bir yeteneği olduğu ortaya çıkmıştı. Bu canlıların sahip olduğu ilginç yetenek durugörü ve telekineziydi.
Sovyet Liderin Gizemli Ve Psişik Kedisinin Sırrı


    Sovyet lider Brejnev’in danışmanları ve etrafındaki insanların anlattıklarına göre, Hindistan seyahati sırasında Tibetli başrahip Dlai Lama tarafından Sovyet lider Leonard Brejnev’e iri ve parlak sarı gözlü siyah bir kedi hediye eder. Ancak bu kedi, hiçte sıradan bir kedi değildi. Dlai Lama kediyi hediye ederken bazı koşullar ve uyarlarda bulunur. Leonard Brejnev’ i hayatı boyunca karşılaşacağı tehlikelere karşı dikkatli olması gerektiğini söyler. Aynı zamanda Dlai Lama sana hediye ettiğim bu kedi özel bir kedidir. Sahibini tüm kötülüklere karşı koruyacağını, ancak bu hayvanı sadece kendi ellerinle beslemesi gerektiğini ayrıca eğer kedinin garip davranışlarını fark edersen asla bunu görmezden gelmemesi konucunda ciddi bir şekilde tekrar uyarır. Böylece Sovyet lider Brejnev tüm seyahatlerini gizemli ya da psişik kedisiyle birlikte yapmaya başlar. Brejnev kucağındaki kedisine sık sık fısıldayarak söylediği kaderim, bu benim kaderim kelimesi etrafındaki insanlar oldukça endişelenmeye başlamıştı. Aynı zamanda Leonard Brejnev’in danışmanları şahit oldukları bu ilginç olayı açıklayamadıkları ya da anlamlandıramadıkları için tuhaf olarak değerlendirmişlerdi.
    21 Ocak 1969’da Brejnev, Sovyet kozmonotların uzay görevini başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra ülkeye dönmesiyle birlikte Kremlinde düzenlenecek olan bir etkinliğe katılacaktı. Ancak beklenen Sovyet lideri gelmemişti. Geçen uzun bir sürenin ardından Sonunda Brejnev’in yardımcısı aracıyla gelen haberde Brejnev başka bir araçla yola çıkmış ve biraz daha gecikeceğini söylenmişti. Gecikme sebebini yakın çevresi dışında kimsenin bir bilgisi yoktu. Brejnev evden ayrılmak üzerindeyken kedisinin garip davranışları Sovyet liderin evden çıkması engellemişti. Kedi sahibinin arasında dolaşıyor, önüne geçerek üzerine tırmanmaya çalışıyordu. Aynı zamanda alışılmışın dışında durmadan yüksek bir sesle miyavlıyordu. Kedi sahibini uyarmaya çalışıyordu. Sovyet lider Brejnev çok geçmeden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Birkaç dakika içinde ülkeye yayılan bir haberle Kremlin kırmızı alarma geçiyor olacaktı. Brejnev’i getirmesi gereken resmi araç Kremline geri döndüğü sırada kimliği belirsiz bir kişi tarafından resmi araç taranmıştı. Araca 14 kurşun isabet ettiği, Brejnev oturacağı kolduk ise delik deşik olmuştu. Sovyet lider Brejnev’in kedisi kendisini mutlak ölümden kurtarmıştı. Liderin yakın çevresi ise kedisine olan tutkusunu şaşkınlık verici bir şekilde anlamışlardı. Ancak bu sadece bir başlangıçtı.
    Sovyet lider Brejnev önemli bir görüşmeler yapmak için Fransa’ya gidecekti. O gün Brejnev’in kedisi son derece tedirgin ve endişeli görünüyordu. Kedisinin önsezilerine oldukça güvenen ve son derece dikkatli davranan Brejnev. Dönemi KGB Başkanı Yuri Vladimiroviç Andropov’u arayarak Fransa gidilecek seyahatte bir aksilik olup olmadığını sordu. Telefonun diğer ucundaki KGB Başkanı Andropov sessizce cevap vermeden bekliyordu. Sonunda Brejnev’e şöyle cevap verir. Fransa seyahatini iptal etmesinin daha iyi olacağını çünkü yapılan tüm önlemlere rağmen Fransa’da bir suikast istihbaratı aldıklarını söylüyordu. 1982 tarihinde Brejnev kedisini yanına almadan Özbekistan’a gider. Uçak fabrikasını gezdiği sırada uçağın gövdesine bitişip inşa edilen ahşap güverte üzerindeki insanların ağırlığına çok fazla dayanamayarak Brejnev ve yanındaki üst düzey görevlerinin bulunduğu yöne doğru yıkılır. Bu sırada Moskova’da bulunan Brejnev’in kedisi tedirginlikten çılgına dönmüştü evde bulunan hizmetkârlarının tüm çabasına rağmen ellerinden kusturularak evden kaçar. Hızlı bir şekilde otoyola doğru koşan kedi karşısına çıkan ilk aracın altına kendini atarak ölür. Ancak kedinin bu garip davranışını hiç kimse bir anlam verememişti. Acaba kedinin bu tuhaf davranışının sebebi ne olabilirdi. 1982 yılının ortalarından beri Leonid Brejnev’in sağlık durumu iyice kötüye gidiyordu. Ekim Devrimin 65’inci yıldönümünde son kez halkın karşısına çıktıktan sonra Brejnev 10 Kasım 1982’de kalp krizi geçirmesi nedeniyle vefat etti. Buna benzer birçok yaşanan tuhaf olaylar dünyanın birçok ülkesinde yaşandığına dair hikâyelerle doludur. 
Uzmanların söylediklerine göre bir kedi sahibi gerçekten seviyorsa onun üzerindeki psişik ağırlığın bir kısmını kendi üzerine alarak, tıpkı yıldırımları üzerine çeken paratoner gibi bir görev üstenirler. Aynı zamanda madde ötesi düzeyde yani medyumlarım deyimiyle ince düzeyde sahibi için negatif bir yoğunlaşma oluştuğunda bunu anlayarak ve etkisiz hale getiren ya da zayıflatan kediler olduğu söylenir. Çünkü kediler doğada oluşan bu süreçlere insanlardan daha yakınladır. Ayrıca kediler bu etkinin bir kısmını değil tamamını üzerine alarak sahibi için kendi hayatlarını feda ederek ölürler. Popüler araştırmacı Arnold Von Huis’e göre kedilerin harika önsezilerini atmosferdeki pozitif yüklü iyonları ve atomları tespit edebilme becerilerine bulundukları çevrenin manyetik alanındaki değişiklikleri ve topraktaki en zayıf titreşimleri bile algılayabilmelerine aynı zamanda insan kulağının algılayamadığı frekanstaki sesleri duyabilmelerine borçlu olduğu düşünülmektedir.
İnsanlar ve Kediler arasındaki İnanılmaz Bağ 
    Bazı İnsanların hissedebildiği doğaüstü şeyleri kediler daha güçlü olan biyolojik alanları sayesinde net bir şekilde gördüklerine dair yapılan test sonuçları bulunmaktadır. Ayrıca bu gücün insana göre dokuz kat daha fazla olduğunu kanıtlayan test sonuçlarının da olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda yapılan araştırmaların sonuçlarına göre İnsanlar ve kediler arasında olan inanılmaz bir bağ olduğunu açıkça gözlenmektedir. Bu bağ fiziksel ve ruhsal olarak gösteriliyor olması, bu bağlamda bilim insanlarının ortak görüşleridir. Kedi besleyen insanların diğer insanlara göre beş kat daha az hastanelere gittikleri gözlemlenmiştir. Bunun nedeni ise kedilerin sahip oldukları ekstra sansürel özellikleridir. Aslında bu canlılara sevimli küçük dört ayaklı medyumlarda denilebilir. Bu güzel canlıların şifa güçlerinin kaynağı ve mekanizması hala anlaşılamamıştır. Amerikalı ve İngiliz Bilim insanların bulgularına göre insanların ev hayvanları ile olan ilişkileri sırasında özel bir enerji alanı oluştuğunu düşünülmektedir. Kalp krizi geçirmiş 500’den fazla hasta üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bu insanlar arasında evinde kedi besleyen diğer insanlara göre çok daha hızlı iyileşme gösterdiği belirtilmektedir. Kedi mırlaması yeryüzündeki en güzel seslerden biri olduğu düşünülmektedir. Öte yandan Kediler mırıldayarak haberleştiği belirtilir. Anne bir kedi ve yavrusu rahat ve huzurlu bir ortamda olduklarında mırlar. Böylece yavru kedi hayatı boyunca mırlamaya devam ederler. Ancak kediler kendilerini güvende ve rahat hissettiklerinde mırlarlar. Mırlamak tuhaf bir davranış biçimi olmasının dışında hiç kimsenin mırlama sesinin nasıl çıktığını bilmiyor olmasıdır. Eskiden mırlama sesi gırtlaktan geldiğini düşünülüyordu. Ancak günümüzde yapılan araştırmalara göre mırlama sesi göğüs duvarındaki önemli kan damarlarından birinin titreşimine bağlı olarak şekillendiğini düşünülmektedir. Bu titreşimler üst solunum yollarına geldiğinde mırlama sesi ortaya çıktığı belirtiliyor. Aynı zamanda bu mırlama sesinin iyileştirici özellikleri hakkında internette bir yazı bulmak ya da bu bilgiye ulaşmak hiçte zor değil. Ancak mırlama sesinin nasıl olurda insan üzerinde iyileştirme özelliği ve rahatlama hissi yarattığı büyük bir sır olmasının dışında merak konusudur. Bilim insanları yaşlı insanlarda mırlama sesi kemik erimesi ve kan dolaşımı gibi rahatsızlıklarının üzerindeki etkisi araştırılmasıyla birlikte psikoterapide kullanılan ses dalgalarıyla çalışan cihazlar kedi mırlaması arasında ölçümlenerek yapılan bir kıyaslama sonucunda işin sırrı ses frekansı ile ilgili olmadığı ortaya çıkıyor olması bu durumun daha tuhaf hale gelmesini sağlamaktadır. Pennisylvania Üniversitesinden Prof. James Serpell’e göre kedilerle ilişki sırasında sahiplerinin kan basıncında düşüş ve kalp çarpıntılarında bir yavaşlama olduğu belirtiliyor. Ancak bu olgununda sebebi açıklanamamıştır. Belki de o sırada kedi ile sahibi ya da dostu arasında gizli bir bağ oluşuyordur. Kedilerin insanlar üzerinde olumlu ve faydalı etkilerini bilim tarafından kabul edilmesine rağmen bazı insanlar kedilerden nefret edecek derecede sevmezler. Bu olgunun bilimdeki adı Ailuro-Phobia’dır. Bu olgu kedilerle ilgili psikolojik sarsıntılara neden olmasıyla birlikte yaşanan şansız ve kötü deneyimler sonucunda ortaya çıkması olarak nitelendirilir. Ailuro-Phobia’lar yani kedilerle problemleri olan tarih iz bırakmış oldukça önemli ve popüler simalarla doludur. ‘’Büyük İskender, Jür Sezar, Cengiz han, Bentino Mussolini, Adolft Hitler ve Napolyon Bonopart’dır.’’ Napolyon’un kedi korkusu nedeniyle İngilizlere karşı Waterloo Harbini kaybettiği anlatılır. Napolyon’un askeri zekâsının yanı sıra birçok takıntısı olan problemli bir adamdı. Bu zaafını bilen İngiliz Amiral Nelson topladığı kedileri saldırı sırasında İngilizler tüm kedileri aniden savaş alanına saldılar bunu gören Napolyon’un eli ayağı buz keserek yardımcısına şöyle söyler. ‘’Komutayı sen devral. Ben savaşacak durumda değilim. Aynı zamanda düşünecek durumda bile değilim.’’ Komutanını kaybeden Fransız ordusu sonunda Waterloo savaşı kaybederler. Tıpkı Mısırlılarda olduğu gibi! Böylece zafer tekrar kedilerindir. Çocukken yaşanan Ailuro-Phobia yani kedi korkusu insanlar hayatları boyunca bu etkiden kurtulamadığı bilinmektedir. Zarifliğin ve sevimliliğin simgesi olan kediler bazen oldukça saldırgan olabiliyorlar. Genellikle bu durum kızgınlık dönemlerinde görülüyor. Hayvan psikologlarına ve Veterinerlere göre ise bu durum cinsel hormonlar ilgili olduğunu belirtilmektedir. Bu dönemlerde kediler nedensiz yere her şeye saldırabilirler. Bu saldırganlık çok sevdikleri aile bireylerinden biri bile olabilir. Bunun nedeni kediler içgüdüsel olarak bu duygularını saldırganlık şeklinde dışa vurmaya programlanmış gibi olurlar. Bu dönemlerde kediler saldırgan davranışlarını kontrol edemedikleri için kendilerinden bile nefret edikleri söylenir. Uzmanlara göre kediler gerçekten de kin ve nefret duyguları taşırlar. Aynı zamanda kediler hakareti anlayabildikleri, yapılan kötülüğü unutmamak ve hazmetmemek kıskançlık gibi insana özgü duyguları taşımaktadırlar. Ancak kedilerin intikamcı olduğu konusu ise tamamen şehir efsanelerine dayanır. Çünkü kediler asla uzun vadede planlar yapamazlar.
İnsanlık Tarihi Boyunca İnsanlara En Yakın Evcil Hayvanlar 
    İnsanlık tarihi boyunca insanlara en yakın evcil hayvanlardan biride köpeklerdir. Kediler ve köpekler farklı özelliklere sahip canlılardır. Ancak kediler ve köpekler aralarındaki tek ortak nokta insanlarla olan iletişimleri ve insanlara karşı hissettikleri dostluktur. Tarih boyunca insanlar köpekleri sadakattin bir simgesi olarak görmüşlerdir. Fakat kedilere olan bakış açısı her zaman kuşkulu gözlerle bakılmıştır. Aslında her iki canlıda kendine özgü biyolojik yapılarına göre ve kendi doğasına özgü davranışlar sergilemektedirler. Buradaki problem kedilerde ve köpeklerde değil tamamen insanlarla ilgilidir. Çünkü insanlar hükmetme güdüsü olan varlıklar olmasının yanı sıra insanlar anlayamadıkları şeylerden korkarlar. Köpeklerin insana olan sevgisi ve bağlılığı tamamen itaat etme duygusuna bağlıdır. Çünkü köpekler sürüler halinde yaşayan kurt soyundan gelen sosyal hayvanlardır. Kurtların kendi aralarında sert bir hiyerarşi söz konusudur. Bu hiyerarşide her bir kurttun farklı bir görevi vardır. Aynı zamanda her kurt sürüsünde bir lider vardır. Kurt soyundan gelen köpekler içgüdüsel olarak sahibini bir lider olarak görür. Ancak kedilerde ise bu durum biraz karmaşıktır. Kediler sahiplerinin köpeklerin aksine bir arkadaş gibi görürler. Bu canlılar ormanlık alanlarda tek başına yaşayan ve yalnız avlanan özgür ruhlu bağımsız hayvanlardır. Evcilleştirilmesi oldukça zor hayvanlar olmasına rağmen kedilerin nasıl evcilleştirildiği konusu kesin olarak bilinmemektedir. Çeşitli varsayımlar olsa da günümüzde hala tartışma konusudur.
Sevgili Kedim Paşa İle Yaşadığım İlginç Deneyimler
  
Sevgili Kedim Paşa vefat edeli neredeyse yedi yıl oldu. Fakat ben onu asla unutmadım. O benim her zaman kalbinde yaşıyor olacak bu kalp yaşadığı sürece, günlerden bir gün yaşadığım dairenin üçüncü katının merdiven arasında ağlayan bir yavru kedinin sesini duyduğumu sandım. Dikkatlice bu sese kulak verdiğimde, Evet bu yavru bir kedinin sesiydi. Bir anda oturmuş olduğum koltuktan sıçrayarak kalkıp yanına gittiğimde gerçekten de masum ve sevimli bir kedi yavrusuydu. Bu sevimli yavruyu biraz sevdikten sonra çatı katına çıkan merdivenin altına yumuşak bir yastık koyup onu beslemeye başladıktan sonraki günlerde fırsat buldukça onu odama alıp birlikte vakit geçiyorduk. Paşa ile aramızda bir bağ oluşmaya başladığını hissediyordum. O'da devamlı olarak benimle birlikte vakit geçirmek istediği her halinden belli oluyordu. Evden dışarı çıkarmak istediğimi anladığında ise kendini yere atıp bir sol tarafa bir sağ tarafa yatıyordu. Gerçekten de onu dışarı çıkarabilmek için yerde sürüklemek gerekiyordu. Dişi bir kedi olmasına rağmen adını Paşa koymuştum. Çünkü keyfine oldukça düşkün bir kediydi. Zaman ilerledikçe Paşa büyüdü ve odamın pencereyi açıp bırakıyordum. Paşa dilediği zaman beni ziyarete geliyordu. Bazen de gece beraber uyuyorduk Paşa kendi başını benim başımın üzerine koyup uyumayı oldukça çok seviyordu. Bir gün Paşanın yanında merdivenlerde sarı renkte başka bir yavru kedi gördüm. Ancak bu yavru kedi paşanın yavrusu olmadığına da emindim. Belki de kardeşiydi. Çünkü Paşanın annesi ile zaman zaman karşı karşıya geliyorduk. Aynı zamanda Paşaya verdiğim mamalardan yediğini görmüştüm. Bu yavru kediyi kucağıma alıp severken Paşada kucağıma gelip yavru kediye patisiyle vurmaya çalışıp kucağımdan inmesini istiyordu. Paşanın beni kıskandığını anlamıştım. Çünkü bu yavruyu ne zaman kucağıma alsam aynı tepkiyi veriyordu. Paşa ile tanıştığımdan beri her zaman kucağımdaydı. Bende yavru kediye zarar verir endişesiyle onu kucağıma almadım. Odamda bir gece televizyon izlerken Paşada kucağımda mayışmış bir şekilde mırıldarken aniden merdiven boşluğundan gelen tuhaf bir ses duydum. Paşa kucağımda aniden fırlayarak odamın penceresinden dışarı çıktı. Sanki bu ses farklı bir lisanda konuşan bir kadının sesini andırıyordu. Ancak bu sesin sahini Paşanın annesine ait olduğunu gördüm. Pencereden baktığım sırada Paşa ile annesi göz göze gelmişler sanki bir şeyler konuşuyorlar gibiydiler. Bir süre sonra Paşa tekrar odama gelip, beni ziyarete gelmişti. Evde kimse yokken Paşayı eve altım. Evin salonunda oyun oynarken bir anda tuhaf sesler çıkarmaya başladı aynı zamanda vücut diliyle sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ama ben bir türlü ne demek istediğini anlamıyordum. Sonunda evin dış kapısını açtım. Evden hızlı bir şekilde dışarı çıktı bende arkasından giderek ona baktım. Paşa ise gözümün içine baktı ve tuvaletini yaptıktan sonra tekrar yanıma geldi. O günden sonra Paşanın ne kadar zeki olduğunu ölçmek için bir boy aynasını kedinin önüne koydum. Aynı zamanda Youtube videolarında izlediğim kediler gibi oyun mu oynayacağını merak ediyordum. Ancak hiçte videolarda izlediğim kedilerin tepkisini vermemişti. Paşanın göreceği şekilde boy aynasını önüne koyduğumda sessiz adımlarla aynaya yaklaştı bir süre kendine baktıktan sonra aynanın arkasına doğru gitti ve aynanın arkasını inceledikten sonra tekrar aynanın önüne geçip bir süre daha kendine baktı ve başını çevirip benim gözlerimin içine baktı. Gerçekten de benimle göz temasına girmişti. Daha sonra ayna ile olan ilişkisini kesip oradan uzaklaştı. Paşa, sanki benimle kafa mı buluyorsun der gibi bir hali vardı. Bir süre sonra aynı testi birkaç kez daha denedim. Ancak Paşa hiçbir zaman aynaya yaklaşmadı bile kendisini görüyor fakat oradan uzaklaşıyordu. Belki de bu adam hala benimle kafa bulmaya çalışıyor diye düşünüyordu. Paşanın ne kadar zeki bir kedi olduğunu o gün anlamıştım. Gelecek yıllarda Panda adında sahiplendiğim bir av köpeğine boy ayna testini ona da uyguladığımda Paşanın aksine bunun bir oyun olduğunu sandı kendi görüntüsünün farkında bile değildi evin içinde oradan oraya koşturup durdu. Bir gün Paşaya nedenini hatırlamadığım bir olaydan dolayı kedinin poposuna doğru bir refleksle ya da yanlışlıkla biraz sert bir şekilde vurdum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Fakat daha önce asla böyle bir şey yapmamıştım. Paşa ise benim böyle bir şey yapacağımı aklının ucundan bile geçmiyordu. Paşa arkasını dönüp sessizce biraz yürüdükten sonra kafasını geriye doğru çevirip gözümün içine baktı ve tekrar yoluna devam ederek yavaş adımlarla evden dışarı çıktı. Sanki Paşanın benim gözümün içine doğru baktığı sırada ben dona kalmış ve tüm bedenim buz kesmişti. Paşanın ruh hali ise gerçekten de kalbi kırılmış bir insanın yüzüne yansıyan üzüntü dolu bir ifade vardı. Bu yapmamam gereken yanlış bir davranıştı. Ancak sevgili kedim Paşa ile olan kırgınlıklar çok kısa bir süre içinde bitmişti. Ancak zaman o kadar hızlı bir şekilde ilerliyordu ki, sevgili kedim Paşa sevimli bir yavru kediyken yetişkin bir kedi haline gelmişti. Bir yılı aşkın dostluğumuz devam etmişti. Paşayı uzun bir süre görmüyordum. Ben oldukça endişelenmeye başlamıştım. Gerçekten de onu çok merak ediyordum. 
    O günlerden birinde Paşa sonunda bana dönmüştü. Fakat Paşa çok kötü hasta olduğu her halinden belli oluyordu. Öte yandan son derece bitkin bir halde görünüyordu. Paşa benim gözlerimin içine baktı ve sessizce miyavlıyordu. kedinin gözlerinde üzüntülü dolu bir ifade vardı. Sanki bana veda etmeye gelmiş gibi bir ruh hali vardı. Evin giriş kapısının önünde onu biraz sevdikten sonra aniden evin içine doğru hızla koşup bir odaya girdi. Fakat çok uzun bir süre onu aramama rağmen onu odanın içinde bulamamıştım. Sonunda Paşayı bir çekmecenin içine saklanmış, ve halsiz bir halde yatarken buldum. Onu kucağıma aldıktan sonra terasa çıktım. Onu kucağımda severken göz bebekleri ara ara büyüyordu. Sevgili Paşaya veda etme vaktinin geldiğini düşündüğüm sırada Paşa aniden tekrar kucağımdan fırlayıp başka bir odaya kaçtı. Ancak bu sefer onu kısa bir süre içinde bulmuştum. Fakat Paşayı tekrar kucağıma aldıktan kısa bir süre içinde kollarımın arasında sevgili Paşa hayata gözlerini yumdu. 
    Gerçekten de çok üzülmüştüm. Çünkü Paşa benim en yakın arkadaşımdı. Seni özlüyorum. Paşa!


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.